90'larda Çocuk Olmak: Bir Bayram Sabahı
90'lar bir çoğumuzun özlem duyduğu ve unutamadığı hâlâ ilham aldığımız efsane zamanlardı. Çocukluğumuzu doyasıya yaşadığımız, mahalle kültürüyle büyüdüğümüz, komşuluk bağlarının devam ettiği, insanların ve dünyanın daha neşeli, hayatlarımızın ekranlardan daha renkli olduğu o dönemlere nostaljik bir yolculuğa çıkalım. İşte tüm güzellikleriyle 90'larda çocuk olmak:

90'larda çocuk olmak, evrenle bir olmakla aynı histi bana göre. Dünyayla, insanlarla, hayvanlarla, doğayla daha çok bağ kurduğumuz, ilişkilerimizin ve sosyal bağlarımızın daha güçlü olduğu o dönemlerde en büyük heyecanlarımız ekranlar değildi. Kalabalık aile gruplarının keyifli sohbetleri, doyasıya oynadığımız oyunlar ve samimi ilişkilerimiz vardı. Dünyaya daha bağlı, daha ait hissederdik. Birlikte gülmenin ve ağlamanın keyifli olduğu samimi dostluklarımız vardı.
Zamanın bireyselciliği savunan ve yalnızlaştıran rüzgarına kapılmadan önce 90'larda yaşayan, oyuncakları az ama oyunları çok masum çocuklarıydık hepimiz.
Anlık hazlar yerine kalıcı ve samimi keyiflerimizin olduğu o dönemlerde yetişen çocuklar olarak daha zeki, daha yaratıcı ve hayatı daha çok seven çocuklar olduğumuzu düşünüyorum
Bayram Sabahları ve Şeker Heyecanı
O sabahlar bir başka mutlulukla uyanırdık. Bayramdan bayrama alınan yeni kıyafetlerimizi gece başucumuza koyar. Sabah onu giymenin heyecanını yaşardık. Yeni tertemiz ayakkabılar, pırıl pırıl kıyafetler başucumuzdaydı, o dönemlerde kapitalizmin kölesi değildik. Eski kıyafetleri senelerce giymek, kıyafet ve eşya değiş tokuşu yapmak, normaldi. Bayramda yeni kıyafet alınması bizler için başlı başına bir mutluluk sebebi, bir heyecandı. Sabahın erken saatinde sırf yeni kıyafetleri giyebilmek için erken uyanırdık. Büyüklerimiz bayram namazından döndükten sonra, sırayla el öpülür, bayramlaşılırdı. Evlerin mis gibi kolonya koktuğu, rengarek basit şekerlerin lezzetli olduğu o anların hayatımızın en güzel anları olduğunu o zamanlar bilmiyorduk. Büyüdükçe herşeyin daha da güzelleşeceğini sanıyorduk. Belkide o çocukluk heyecanımızı ve hayallerimizi kaybettiğimizden, yada zamanın rüzgarına kapılıp gitmemizden midir bilinmez? Bir durgunluk, yorgunluk var ruhlarımızda.
Ailecek, sıcak çay eşliğinde anne eli değmiş börek ve baklavalarla yapılan kahvaltılardan sonra erkenden fırlardık evden. Şeker ve para toplama yarışına girmişcesine evleri, komşuları gezerdik. Kimin ne kadar para topladığı, çocuklar arasında prestij meselesiydi. En çok parayı toplayan çocuklar daha havalıydı gözümüzde. Kim ne kadar para toplamış bilirdik. Biriktirdiğimiz o paralarla küçük hayallerimizi gerçekleştirirdik. Bizim için dünyalara bedeldi. Şimdi çok paralar kazansakta o zamanlardaki heyecanlarımız yok. Kıymet bilmeyi mi unuttuk, Yoksa fazla mı doyumsuz olduk bilinmez çocuksu heyecanlarımız kayboldu yavaş yavaş.
Kapı kapı dolaşırdık: "Şeker mi, bayram harçlığı mı? alacağız acaba diyerek" Sadece şeker verildiğinde biraz üzülsekte, şeker de çok lezzetliymiş canım diyerek teselli ederdik kendimizi. Bize para veren büyüklerimiz gözümüzde devleşir ve güzelleşirdi. Bazen mahallenin sessiz sakin, hiç beklemediğimiz üyelerinden para almak bizi oldukça şaşırtırdı. Çocuk grupları olarak kendi aramızda kimlerin para verip vermediğini konuşur. Para veren evlerin kapısını daha çok aşındırırdık. Girdiğimiz her evden başka bir koku, başka bir tat yayılırdı. Uzaktan gelen akrabalarla evler şenlenir. Herkes birbiriyle bayramlaşır. Köy adeta bir bayram yerine dönerdi. Bireysel yalnızlıklarımız yerine sosyal mutluluklarımız vardı o zamanlar. Mendile sarılı bozuk paraları sayarken mutluluktan başımız dönerdi. Her gün yeniden sayardık. Küçük mutluluklarımız, büyük hayallerimiz vardı. Bazen hayallere dalar, büyüyünce yapacağımız çok para kazandıran, o işleri düşünür ve bu heyecanma büyümek için sabırsızlanırdık. Halbuki o küçük mutlulukların ve güzel anların hayallerimizden bile büyük olduğunu büyüyünce anlayacaktık.
90'larda bir çocuk yüzü gördüm bugün oldukça tanıdık, kirlenmemiş ve tertemiz bir hava soluduğu belli, huzur dolu mahallesinin sokaklarında koşturmaktan yanakları al al olmuş. Tertemiz ve taze yetişen yiyeceklerle büyüdüğü ne kadar da belli yüzünden kan damlıyor adeta. Gürbüz, güçlü, çevresiyle barışık ve mutluluğu gözlerinden okunuyor. Gözlerinden zeka fışkırıyor sanki.
90'larda bir bayram sabahı; mis gibi ütülü kıyafetler giyilmiş, babalar namazdan dönmüş, temizlik, kolonya ve börek kokuları birbirine karışmış, anneler sıcacık sofralar hazırlamış, bayram coşkusuyla kahvaltılar yapılmış. Bayram neşesi sarmış her yanı..
Şimdi büyükler için çay, kahveler eşliğinde uzun bayram sohbetlerine dalma vakti. Kafalarında yapılacak işler ve plânlar, ellerinde küçük renkli ekranlar olmadan, dertlerini ve mutluluklarını paylaşma zamanı. Onlar birbirlerinin gözlerinin içine bakarak, derin sohbetlere dalacaklar. Yaşlılar saygıyla dinlenecek, deneyimleriyle yeni yollar açacak gençlere. Esprilerle, komikliklerle yaşanmışlıkların yaralarını birlikte saracaklar. Hayatın zorluklarını birlikte kolaylaştıracaklar.
Çocuklar bayram harçlıklarıyla toplarını almış şimdi. İstop, yakartop ve futbol oynayacaklar. Delicesine koşturacak, zıplayacaklar. Sokakta oynayan son çocuklar olduklarını bilmeden, ekranlara hapsolan tüm çocuklar adına oynayacaklar sanki. Oyuna doyamayan tüm çocuklar için oynar gibi akşama kadar sokağı inletecekler. Tüm çocuk oyunlarını sırayla oynayacaklar. Sonra topla oynamaktan sıkılıp saklambaç oynamaya devam edecekler. Sonra ondan da sıkılıp biraz ip atlayacaklar ve seksekle kapatacaklar günü. Akşam üstü karanlık çöktüğünde hala sesleri kesilmeyecek... Akşam üzeri annelerinin çağırmasıyla yorgun, üstleri başları kirli, eve geç dönmekten biraz mahçup ama çok mutlu dönecekler.